Herat şehrinde yoksul bir küstah vardı. Makamı yüksek, padişahın has nedimi bir köle olan Amid'i gördü; Amid ata binmiş ipek elbiseler içinde altın kemer kuşanmış gidiyordu.
Yoksul yüzünü gökyüzüne çevirerek:
— Allah'ım kula bakmayı, neden şu lütuflar, ihsanlar sahibi efendiden öğrenmiyorsun? Giydirmeyi beslemeyi şu büyüğümüzden öğrensene?
Yoksuldu, muhtaçtı, çıplaktı yiyeceği yoktu. Kışın soğukta tirtir titriyordu. Kendinden haberi olmayan o zavallı, elinde olmadan böyle bir cürette bulunmuş, Cenab-ı Hakk'a karşı söz söylemişti. Allah'ın sonsuz lütfuna güveniyordu aslında.
Nihayet padişah günün birinde en yakın hizmetçisi Amid'i bir konu yüzünden suçladı. Elini ayağına bağladı onu esir aldı. Padişah, Amid'in emrindeki kölelerine de:
— Çabuk söyleyin, efendinizin definesi nerede? diye işkence yaptı. Eğer definenin yerini söylemezseniz boğazınızı, dilinizi kestiririm. Tam bir ay onlara işkence yaptı. Gece gündüz padişahın adamları, köleleri sorguya çektiler. Sonra onların hepsini paramparça ettiler, fakat içlerinden hiçbir köle efendisinin sırrını söylemedi.
O küstah yoksul, uykuda iken gizliden gelen bir ses ona:
— Gel, sen de kul olmayı Amid'in bu kölelerinden öğren, buyurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder