Bir zamanlar Hindistan'da akıllı, bilgili ve merhametli bir adam yaşarmış. Bir gün, uzak bir diyardan iki üç dostu çıkagelmiş. Aç, çıplak ve perişan bir durumdalarmış. Pek çok sıkıntı çektikleri her hâllerinden belliymiş.
Adam kapısını çalan bu yolcuları güler yüzle karşılamış, onları içeri buyur etmiş. Ağırlayıp dinlenmelerini sağlamış.
Yolcuların önlerinde, gitmeleri gereken, uzun, zorlu bir yol varmış. Üçüncü gün tekrar yola çıkmışlar. Ev sahibi onları uğurlarken;
— "Aman dostlar," demiş, "size bir öğüdüm olacak. Ne olur beni canı gönülden dinleyiniz! Şimdi gideceğiniz yol üzerinde filler vardır. Onların yavruları pek semizdir, pek kuvvetsizdir. Yavrular gönlünüze pek hoş gelecek, onları avlamak isteyeceksiniz. Ama unutmayın ki anaları pusudadır, onları korur. Bir filin yavrusu kaybolmaya görsün... Ağlayıp inleyerek kilometrelerce yol yürür, kokusunu takip ederek yavrusunu arar durur. Hortumundan ateşler saçar, etrafa dumanlar savurur. Yavrularına çok düşkündür filler. Ayrıca kan güdücüdürler. Aç kalın, ot ve yaprakla yetinin. Ama sakın tamahkârlık edip de bir fil yavrusunu avlayıp yemeyin. Bu öğüdümü tutarsanız belâlardan uzak olursunuz. Ben, bana düşeni, gerekeni söyleyerek boynumdaki öğüt borcunu ödedim. Öğüdümü tutan esenlikte olacaktır. Haydi yolunuz açık olsun..."
Yolcular yollarına devam etmişler. Yolculuk bu ya, bir zaman sonra yiyecekleri bitmiş. Kıtlığa düşmüşler. Yiyecek, İçecek bulamaz olmuşlar. Açlıkları, susuzlukları arttıkça artmış. Yolculukları dayanılmaz hâle gelmiş. O sırada yeni doğmuş, semiz mi semiz bir fil yavrusu görmüşler. Aç kurtlar gibi fil yavrusunun başına üşüşmüşler. Onu kesip yemek için yanıp tutuşmuşlar.
içlerinden biri, kendilerine öğüt veren adamın sözlerini hatırlatmış. Fil yavrusuna dokunmamalarını istemiş. Yalvarıp yakarmış... "Yapmayın, etmeyin!.." demiş. Ama ona kulak asan olmamış. Fil yavrusunu kesmişler, pişirip bir güzel yemişler. Onları uyaran adam çok aç olduğu hâlde fil yavrusunun etinden yememiş.
Fil yavrusunun etini yiyerek karınlarını tıka basa dolduran adamlar yan gelip yatmışlar. Çok geçmeden de uyumuşlar. Fil yavrusunun etinden yemeyen adam ise açlıktan bir türlü uyuyamıyor, bir sağa bir sola dönüp duruyormuş.
Tam o sırada ansızın kızgın, iri mi iri bir fil çıkmış ortaya. Adam korkudan yerinden bile kımıldayamamış. Kızgın fil adama doğru yaklaşmış. Gelip etrafında dolaşmaya başlamış. Gözleri ateş saçmaktaymış. Bir ara adamın başında durmuş. Üç kere ağzını koklamış. Fakat yavrusunun kokusunu alamamış. Adama öfkeli gözlerle bakmış ama hiçbir şey yapmamış.
Koca fil, adamı bırakıp o kızgınlıkla uyuyanların başına gelmiş. Her birini koklamış. Ağızlarından yavrusunun kokusunu almış. Adamlar derin bir uykudaymış. Onları tek tek hortumuyla tutmuş, havaya kaldırıp yere vurmuş. Bununla yetinmemiş, ayaklarının altında ezmiş. Zavallı adamlar feci bir şekilde can vermişler. Yavrusunun öcünü alan fil, böğürerek çekip gitmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder