25 Ekim 2011 Salı

HAZRETİ ÖMER VE İHTİYAR ÇALGICI

Hazreti Ömer zamanında pek güzel, pek lâtif çeng çalan bir çalgıcı vardı. Bülbül onun çenginin sesini duyunca kendinden geçerdi. O güzel sesi dinleyenlerin neşeleri yüz kat artardı. Meclisleri, toplulukları onun sesi ve nefesi süslerdi.
O öyle bir çalgıcı idi ki dünya onun yüzünden neşe ile dolmuştu. Onu dinleyenler eşi bulunmaz acayip hallere dalıyordu.
Aradan nice zamanlar geçip de çalgıcı ihtiyarlayınca, gönülleri avlayan nice doğan kuşu gibi, canı acze düştü ve artık sinek avlamaya başladı. Sırtı köpek sırtı gibi kamburlaştı. Kaşları gözünün üstüne semer kayışı gibi düştü. Cana can katan güzelim sesi çirkinleşti. Artık hiç kimse ona önem vermez oldu.
İşte böyle zamanlarda Allah'a yalvararak:
— Ey Allah'ım! Artık kazancım yok. Elim ermez, gücüm yetmez oldu. Evet, bana uzun bir ömür verdin, yıllarca günah işleyip durdum. Bir gün olup rızkımı kesmedin. Ey Allahım, ben artık bugün senin için çalacağım.
İhtiyar çalgıcı çengi omuzladı. Allah'a sığınmak, ona çeng çalmak için ah vah ederek Medine Mezarlığına yöneldi. Kendi kendine dedi ki:
— Ben, çalacağım çengin ücretini Allah'tan isterim. Çünkü O,özü doğru olanları kabul eder.
Bir hayli çaldı, ağladı, sonra çengi yastık yaptı. Mezarın yanında, başının altına cengi koyup yattı.
Uyku, onu kendisinden aldı. Can kuşu, hapisten kurtuldu. Çalgıcıyı da çalgıyı da bıraktı gitti. Çalgıcının ruhu, mana âleminde gezip duruyordu. Burada hayaller kuruyor, maceralar arıyordu.
— Ah, diyordu. Beni burada bıraksalar, bana burada bir yer verseler, ne iyi olurdu. Burada bu mana âleminde başsız ayaksız yolculuklar ederdim. Dudaksız, dişsiz şekerler yerdim.
O sırada Hazreti Ömer'e, evinde otururken bir uyku geldi ki bu uykudan başını kaldıramadı. Hazreti Ömer:
— Ey Allahım! Böyle uykuya alışık değilim. Bu uyku sebepsiz değildir. Her halde gizli âlemden geliyor.
Başını yastığa koydu, yattı. Bir rüya gördü. Rüyasında Hakk tarafından bir ses geldi. Bu sesi ruhu işitti. Bu ses:
— Ey Ömer! Kulumuzu ihtiyaçtan kurtar. Bu kulumuz has ve muhterem bir kuldur. Onu görmek için mezarlığa kadar git. Ona Hazineden ihtiyacı ve hakkı olan yedi yüz dinarı ver. O parayı ona götür ve de ki: "Ey Allah'ın kulu, şimdilik bunu getirdim bu senin ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Bunu harca tükenince buraya gel."
Hazreti Ömer rüyasında işittiği sesin heybetinden uyandı, yerinden sıçradı, kalktı ve bu hizmeti görmek için hazırlandı. Parayı koltuğunun altına aldı ve mezarlığın yolunu tuttu.
Koşa koşa Allah'ın bu has kulunu aramaya koyuldu. Mezarlığın çevresinde bir hayli döndü, dolaştı. Fakat uyuyan o ihtiyardan başka kimseyi göremedi. Kendi kendine:
— Bu olmasa gerek, dedi.
Fakat aradı, taradı başka kimseyi de göremedi. "Cenâb-ı Allah tertemiz has kulum var diye buyurdu. Bu ihtiyar nasıl bir has kul olabilir." diye düşündü.
Sonra geldi, ihtiyar çalgıcının önünde saygıyla durdu. Bu sırada Hazreti Ömer öksürdü, öksürünce ihtiyar uyandı, sıçradı. Hazreti Ömer'i gördü, şaştı kaldı. Gitmek istedi ve korkudan titremeye başladı. İçinden "Ya Rabbi! yardım et. Nasıl oldu da polis geldi, benim gibi bir ihtiyar çalgıcıya çattı?
Hazreti Ömer, ihtiyarın yüzüne baktığı zaman, onu utanmış, beti benzi sararmış bir şekilde görünce, Ona:
— Benden korkma. Sana müjde getirdim. Allah seni o kadar övdü ki sonunda Ömer senin yüzüne âşık oldu. Gel şöyle yanıma otur. İşte ihtiyacın olan birkaç altın. Bunları harca, yine buraya gel.
İhtiyar bu sözü duyunca titreyip ağlamaya başladı. Elini ısırıp dövünmeye durdu:
Ey eşi benzeri bulunmayan Allah'ım! Zavallı kulun utancından erdi, su kesildi, diye feryat etti.
Bir hayli ağladı; derdi, kederi çoğaldı. Nihayet çengi yere vurdu, parça parça etti. Parçaladığı cenge seslenerek:
— Ey Rabbimle aramda perde olan! Ey Hakk yolundan beni saptıran, ey yolumu kesen! Allah bana öyle bir ömür verdi ki o ömrün bir gününün bile kıymetini kimse bilemez, fakat ben ömrümü boşa geçirdim. Bana verilen nefesleri tiz ve peşlerle tükettim. Eyvahlar olsun ki gün bitti, akşam oldu.
Hazreti Ömer çalgıcıya dedi ki:
— Senin bu sızlayışın, senin kendinde oluşunun belirtisidir. Allah aşkında fani olmuş, kendinden geçmiş, aklını yitirmiş bir kimsenin yolu, başka bir yoldur. Aslında geçmişi anmakta, gelecekten korkmak da Allah'a karşı bir perdedir. Her ikisini de, geçmiş zamanı da geleceği de ateşe at, yak.
O zaman, ihtiyar çalgıcının gönlüne öyle bir hayranlık düştü ki, yerden de dışarı çıktı, gökten de. Böylece bütün âlemi unuttu. İhtiyar, dedikodudan, dünyadan elini eteğini çekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder