Bir karınca, kâğıt üstünde bir resim görmüş. Resmi arkadaşlarına övmeye koyulmuş;
— "O kalem" demiş, "Şaşılacak şeyler çizdi. Kâğıdı fesleğen ve gül bahçesine çevirdi."
İkinci karıncanın gözü pek keskinmiş:
— "Hayır!" demiş. "Kaleme değil, parmaklara bak. O şekilleri yapan, kâğıdı gül bahçesine çeviren kalem değil, onu tutan parmaklardır."
Gözü ikisinden de daha aydın olan üçüncü bir karınca söze karışmış:
— "Bence iş ne kalemde, ne de parmaklarda!" demiş. "Bütün iş, koldadır. Parmaklar ancak kolun bir parçasıdır. Onun gücüyle kalemi tutmakta ve iş görmektedir."
Böylece iş uzayıp gitmiş. Başka karıncalar da söze karışmışlar. Söz en sonunda karıncaların en akıllısına varıp dayanmış. Bilge karınca;
— "Bütün bu hünerleri biçim yapıyor sanmayın!" demiş. Çünkü biçim uykudadır, ölüdür. Onun böyle şeylerden haberi olmaz. Biçim bir elbiseye, bir sopaya benzer; cansız, akılsız hareket edemez onlar. Dolayısıyla bu süsleri candan, akıldan başkası yapamaz."
Diğer karıncalar bu konuşmadan sonra susmuşlar. Ancak karıncaların en akıllısı bile şu bilgiden yoksunmuş:
Akılla, can ancak Allah'ın emriyle hareket eder. Yüce Allah'ın gücü olmasa, onlar da ölüden farksız kalır. Allah, bir an akıldan yardımını kesmeyi görsün! Her şeye ermeye çalışan akıl, o an ne yapacağını şaşırır, aptallıklar yapmaya başlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder